“GÜNCEL KEMALİZM
VAR”
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Türkiye büyük bir değişim sürecinden geçiyor. Küresel
sermayenin Sovyet sistemini ABD aracılığı ile dağıtmasından sonra içine girilmiş
olan küreselleşme döneminde, zorla ve baskı ile batı merkezli bir dünya devleti
yaratılmak istenmektedir. Kapitalizm sistemi üzerine kurulmuş olan batı bloğu,
sosyalist bloğu tasfiye ettikten sonra bütün dünya ülkelerini kendisine bağımlı
kılmağa çalışmış, küreselleşme görünümü altında dünya halklarına tam anlamıyla
bir faşist dayatma içerisine girmiştir. Atlantik okyanusunun iki kıyısındaki
ülkelerin dayanışması ile ortaya çıkmış olan batı bloğu, küresel sermayenin
çıkarları doğrultusunda dünya ülkelerine saldırıya geçerken, bir daha eskisi
gibi farklı alternatiflerin ortaya çıkmasına izin vermeyecek derecede ağır ve
baskıya dayanan bir evrensel saldırı ile dünya ülkelerini yeni bir emperyalist
sömürü ağına düşürmek istemiştir. Bu doğrultuda küreselleşme süper emperyalizm
olarak devreye girerken, bütün dünya ülkeleriyle beraber, Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti
de, yeni bir saldırı tehdidi ile karşı karşıya kalmıştır. Batı sermayesi dünyaya
saldırırken, geçmişten gelen hukuk ve devlet düzenlerini geride bırakacak derecede
yıkıcı ve ortadan kaldırıcı bir ortaçağ vahşiliğinin yeni örneklerini 21. yüzyıla
girerken sergilemekten kaçınmamıştır.
Küreselleşme döneminde tesadüfen başbakanlık koltuğuna oturmuş
olan bir hanım siyasetçi, Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyetini tasfiye eden
emperyalist projelere uygun hareket ederken, son sosyalist devleti yıkıyormuş
gibi resmi açıklamalar yapmaktan kaçınmamıştır. Siyaseti bilmeyen bazı zengin
yalı çocukları, desteklerle devletin üst
makamlarına getirilip oturtulunca, çok ciddi boyutlarda gariplikler ve ilgisiz
açıklamalar sürekli olarak gündeme geliyordu. Doktora ve doçentlik tezlerini başkasına
yazdırmaktan çekinmeyen bir hanım siyasetçi, sahip olduğu bilimsel sıfata uygun
düşmeyen gerçek dışı beyanlarda bulunabiliyordu. Bu hanım siyasetçi Atatürk’ün
devletini son sosyalist devlet olarak tanımlarken, hem Atatürk’ü tanımıyor, hem
onun devlet modelini bilmiyor, hem de kendisini kullanan emperyalizmin siyasal
oyunlarını göremiyordu. Kemalist devlet yapısını sosyalist devletlerle aynı
kategori içerisinde görecek kadar cahil olan bu hanımın önce iktisat profesörü
yapılması, daha sonra da Atlantik ötesi desteklerle başbakan yapılması, küresel
emperyalist dönemde ciddi biçimlerde kafa karışıklığına neden olabilecek bazı
gelişmeleri ortaya çıkarıyordu. Kemalizm’i sosyalizm olarak görecek derecede
bilgisiz birisi, sırf kadın olduğu için siyasetin tepesine tırmandırılırken,
yalan yanlış bazı beyanlar da bu hanım siyasetçinin ağzından Türk kamuoyuna
yansıtılıyordu. Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra sosyalist sistem
dağılırken, benzeri bir girişim de Türkiye üzerine yöneltilerek Atatürk’ün Türk
ulusuna armağan ettiği Kemalist Cumhuriyet yıkılmak isteniyordu.
Sovyet Konfederasyonunun yıkılmasından sonra, içine girilen
tek kutuplu dünyada küreselleşme dönemi ilan edilirken, Sovyetler Birliği
sonrası döneme, Post-Sovyet dönem olarak isim veriliyordu. Burada post kavramı
sonrası anlamında kullanılıyordu. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra
post-Sovyet biçiminde bir kavramın kullanılması bir anlamda doğal olarak
görülebilir. Ne var ki, Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyetinin sanki Sovyetler
Birliği üyesiymiş gibi bir sosyalist devlet olarak görülmesi ve küreselleşme
döneminde diğer sosyalist rejimlere benzer bir biçimde yıkılmak istenmesi, Türk
devletini çok zor bir darboğaza sürüklüyordu. Batılı emperyalistler ve onların
yerli işbirlikçileri küreselleşme dönemi ile ilgili değerlendirmeler yaparken
Post-Sovyet kavramını kullanmaktan fazlasıyla hoşlanıyorlar ve Atatürk’ün
Kemalist cumhuriyetini de sosyalist bir devlet olarak gördükleri için de tıpkı
Post-Sovyet kavramı gibi post –Kemalist nitelemesini de yapabiliyorlardı.
Kemalizm’i bir çeşit sosyalizm olarak gören batılı emperyalistler, Türkiye’deki
yerli işbirlikçileri olan neoliberaller aracılığı ile Post-Kemalizm kavramını da
yaygınlaştırmağa çalışıyorlardı. Küresel sermayenin denetimi altındaki basın ve
yayın organlarındaki köşe başını tutmuş olan neoliberal mandacılar ağız birliği
ile Atatürk’e ve onun devlet modeline karşı çıkarlarken, post-Kemalizm
kavramını yerleştirerek Türkiye’yi Atatürk sonrasında bambaşka yönlere
kaydırmağa çalışıyorlardı. Türkiye’yi Atatürk’ün devlet modelinden uzaklaştırarak,
küresel emperyalizmin, Atlantik hegemonyasının ve İsrail Siyonizm’inin bölgesel
planları doğrultusunda Türkiye Cumhuriyetini tasfiye planları, Avrupa Birliği
süreci üzerinden gerçekleştirilmeğe çalışılıyordu. Bu doğrultuda, post-Kemalizm
kavramının yaygınlaştırılması ve Türk kamuoyunun bu doğrultuda oluşturulmasıyla,
Türk ulusunun Kemalist cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ün yolundan
uzaklaştırılması planlanıyordu. Atatürk Cumhuriyetinin ve Türk devletinin sona
erişi, post-Kemalizm kavramı ile dile getirilen yeni yaklaşım ile dolaylı bir yoldan
ilan ediliyordu.
Bir şeyin ya da oluşumun sonrasını ifade eden post kavramı,
Sovyetler Birliği sonrasını dile getirirken kullanıldığı gibi, dünyayı
sermayenin güdümünde yeni bir küresel yapılanmaya zorlamak isteyen batı
hegemonyası tarafından bir de post-modernizm kavramı ile de kullanılmağa başlanıyordu. Orta
Çağ sonrasında gerçekleşen bilim ve endüstri devrimlerinin gündeme getirmiş
olduğu aydınlanma döneminin ortaya
çıkardığı modern çağların birbirini izlemesi sonucunda insanlık bugünkü
gelişmişlik düzeyine gelebilmiştir. Yirmibirinci yüzyıla girerken varolan
modern dünya aslında modern çağlardaki
gelişmelerin bir ürünüdür. Bu açıdan, modern dünyanın modernizmin bir doğal sonucu olduğu ileri sürülebilir. Modern
çağlarla modernizm birbirini tamamlayan bir bütündür. Her ikisi de varlığını
birbirine borçludur. Modernizm modern çağları, modern çağlarda modernizmi ve
modernleşme akımlarını ortaya çıkarmıştır. Yedi milyar insan bugün ikiyüz
civarındaki devletin çatısı altında yaşarken, bu durumun modern çağların
yarattığı bir sonuç olduğu görülmektedir. Zaman içerisinde devletlerin daha da
güçlenmesi karşısında batılı emperyalistler eskisi gibi bütün dünyaya yönelik
hegemonyalarını yürütemeyince küreselleşme görünümünde yeni süper emperyalist
düzenlerini dünya halklarının üzerine dayatmışlar ve bu doğrultuda kendi
çıkarlarına uygun bir sonuç alabilmek amacıyla da post-modernizm akımını çıkarmışlardır.
Bu kavramda post nitelemesi gene sonrası anlamında, modern çağların ertesini
ifade etmekte ve bu durumu bir hedef olarak gündeme getirmektedir. Post-sovyet
kavramı ile beraber post-modernizm kavramı da aynı dönemde ve benzer doğrultuda
kullanılan kavramlar olmuşlardır
Basında güven kavramını kendisini tanıtmak üzere bir slogan
halinde kullanan ama son zamanlarda Siyonist eğilimler gösteren İstanbul’un
önde gelen büyük bir gazetesinin eski milliyetçi ve sonradan olma liberal yazarı
son zamanlarda sürekli olarak post-Kemalizm başlığı altında yazılar kaleme
alarak, Atatürk döneminin geride kaldığını ve Türkiye’nin Atatürk’ü artık
aşması gerektiğini çekinmeden öne sürebilmektedir. Kendisi gibi oğlunu da
neoliberal mandacı çizgide yetiştiren bu yazar, küresel emperyalizmin, Atlantik
hegemonyasının ve İsrail Siyonizm’inin istekleri doğrultusunda kamuoyu
oluşturmağa çalışırken, halk kitlelerini neoliberal çizgiye çekebilmek üzere
dolaylı yollardan ustalıklı bir üslup içerisinde Atatürk ve Kemalizm karşıtlığı
yapmakta ve bunu da post-Kemalizm kavramının arkasına gizlenerek, Anayasa ve
yasalardaki Atatürk ve devrimleri ile ilgili koruyucu hükümlerden ceza almamak için kendisini koruyucu taktiklere başvurmaktadır.
Hukuk eğitimi aldığı için kanuna karşı hile yollarını ustalıklı bir üslup içerisinde uygulamaya aktarmakta, Post-Kemalizm
kavramını öne çıkararak bu kavramın arkasında
kendisini daha güvenli bir ortamda korumağa çalışmaktadır. Baba oğul
Kemalizm karşıtları elbirliği içerisinde, dünyanın merkezi coğrafyasında
Türkiye Cumhuriyetini ortadan kaldıracak
bölgesel federasyon planlarına çanak tutarken, ABD kaynaklarından
dünyaya yayılan Yeni Türkiye Cumhuriyeti kavramını desteklemek üzere post-Kemalizm
kavramını son derece ustalıklı yöntemlerle kullanabilmektedirler. Çeşitli
Atatürk’ler ve Atatürkçülükler olduğunu öne sürerek kafa karıştıran bu eski
milliyetçi yazar, dönme sonrasında milli devletin kurucusu Atatürk’ü karşısına
alabilmekte, Kemalizm’in geçersizliğini öne sürebilmekte ve daha sonra da post-Kemalizm
kavramının arkasına saklanarak bu oyunlarını gizlemeğe çalışmaktadır. Atatürk
ve Kemalizm karşıtlığının günümüzdeki adı, neoliberal dönekler tarafından
post-Kemalizm olarak konulmağa çalışılmakta ve bu doğrultuda bilinçli bir
kampanya, küresel sermayenin güdümündeki yayın organlarında mandacı köşe yazarları
tarafından yürütülmektedir. Post-Kemalizm dillere dolanmakta ve
yaygınlaştırılarak Türk kamuoyu Atatürk’ün oluşturduğu ulusal ve cumhuriyetçi
yapılanmadan hızla uzaklaştırılmağa çalışılmaktadır.
Rockafeller ve Fullbright gibi
Amerikan devlet bursları ile yeni dünyaya giderek burada okumuş olan ve
Amerikanofil bir kafa yapısına sahip olan bazı gazeteci, yazar ve bilim
adamlarının, post-Kemalizm kavramının yetersiz kaldığı noktalarda bir de neo-Kemalizm diye sonradan olma ve uydurma
yeni bir kavramı ortaya attıkları ve Türk halkının kafasını bu gibi yeni
kavramlarla iyice karıştırarak, yeni bir psikolojik savaş tırmandırması denemektedirler. Tıpkı
post-Kemalizm kavramında olduğu gibi Neo-Kemalizm kavramı da Kemalizm’in
bittiği ve geride kaldığı görüşüne dayanmaktadır. Bu kavramı kullanan Amerikancı
yazarların öne sürdüğüne göre; Kemalizm bitmiştir ama daha sonra gündeme
getirilen ılımlı İslam politikası ile beraber Büyük Orta Doğu projesi de iflas
etmiştir. Bu nedenle, hem eski Kemalizm devre dışı kalmış hem de bunun yerine
önerilen yeni projeler hayata geçirilememiştir. Eskinin bittiği ama yerini yeninin
alamadığı bu karışıklık döneminde eski ile yeniyi bir araya getiren bir karma
yol arayışı, ABD emperyalizmi ile İsrail Siyonizm’inin bölgesel çıkarları
doğrultusunda Türkiye’ye kabul ettirilmeğe çalışılacaktır. Bu aşamada
Atatürk’ten kopmayan ve kurucusuna sonuna kadar bağlı kalan Türk ulusuna,
değişim adına yeni bir oyun oynanarak gerçek Kemalizm’i ortadan kaldıracak ve
Atatürk ilkelerini yozlaştıracak yepyeni bir yol neo-Kemalizm adı altında Türk
kamuoyuna yutturulmağa çalışılacaktır. Rockafeller ve Fullbright bursluları
ABD’den aldıkları işaretler doğrultusunda basındaki köşelerini bu doğrultuda
kullanmaktalar ve post-Kemalizm ile Atatürk’ten uzaklaştırılamayan Türk halkına
yeni bir oyunu Neo-Kemalizm kavramı altında tezgâhlamağa çalışmaktadırlar. Post-Kemalizm
oyununun tutmaması üzerine Atlantik emperyalizmi ve Siyonizm tarafından
yürütülen Neo-Kemalizm yaklaşımı, Türkiye’deki neoliberal yerli işbirlikçilerin
cansiperane uşaklığı ile kotarılmağa çalışılmaktadır. Artık
post-Kemalistler ile neo-Kemalistler elbirliği ile Türkiye karşıtı emperyal
cephede yerlerini almışlar ve görevlerini yapmaktadırlar .
Ne var ki, bu bölgedeki
gerçekler okyanus ötesinden
görüldüğü gibi değildir. Türkiye Cumhuriyetini ortaya çıkaran kurucu düşünce
olarak Kemalizm bitmemiş aksine yeni gelişmelerin sonucunda daha da güçlenerek
dünyanın gündemine oturmuştur. Eski ve yeni ABD başkanlarının söylediği gibi,
son dönemlerin gelişmeleri Türkiye’yi yeniden dünyanın ortasında merkez ülke
konumuna getirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti bu aşamada artık batı bloğunun ileri
karakolu değil ama dünyanın merkez ülkesidir. Sahip olduğu jeopolitik konumu
ile de Türkiye geleceğin kilit ülkesidir. Bu kilidi açabilen, gelecekteki dünya
düzeninin patronu olacaktır. O zaman, batılı emperyalistlerin bu kilidi
açmalarına Anadolu halkı nasıl yüz yıl önce izin vermediyse, bugün de benzeri
bir tarihi çıkışın anti emperyalist çizgide yapılması gerekmektedir. Emperyalizme
karşı ilk ulusal kurtuluş savaşını veren Türk ulusunun yeni dönemde ikinci bir ulusal hareketi örgütleyerek yeniden bağımsız
gelişme ve merkez olma çizgisini yakalayabilmesi gerekmektedir. Bu da ancak
Kemalizm ile mümkün olabilir. Bu nedenle, Kemalizm bitmemiş aksine güncelleşerek yeniden siyasal
gündemin başköşesine oturmuştur. Neoliberal dönek mandacıların ileri sürdüğü gibi günümüzde ne Post-Kemalizm
ne de neo-Kemalizm söz konusu değildir, ama güncelleşen bir Kemalizm yeniden
devreye girmektedir. Bunu gören emperyalizm ve yerli işbirlikçileri, bu yüzden
sürekli olarak post-Kemalizm ya da Neo-Kemalizm saptırmaları ile kafa
karışıklığı yaratarak yeni bir ulusal
çıkışın önünü kesmeğe uğraşmaktadırlar. Türk ulusu ve aydınları, böylesine
çirkin bir düzeyde oynanan emperyal oyunları görecek ve bunlara alet olmayacak
derecede ciddi bir siyasal birikime sahip bulunmaktadırlar. Türk ulusunun ve
devletinin varlığına kastedecek derecede insafsız emperyal saldırı ve oyunlara
karşı, Türkiye Cumhuriyeti ve vatandaşları
kurucu baba olan Atatürk’ün izinden giderek post-Kemalizm ve Neo-Kemalizm
oyunlarını bozmalıdırlar. Yaşanan olaylar ve gelişmeler bir kez daha
kanıtlamıştır ki, post-Kemalizm ya da Neo-Kemalizm yoktur ama yeniden
güncelleşen Kemalizm devrededir. Türkiye Cumhuriyeti yeniden Atatürk’ün
çizgisine girerek yoluna devam etmeli ve böylece ilelebet payidar olabilmenin
yolunu bulabilmelidir.
Dünya tarihindeki olaylardan ders ve örnek alan günümüzün
süper emperyalizmi olarak küreselleşme akımı, yepyeni bir dünya oluşumunu kendi
çıkarları doğrultusunda gerçekleştirmeğe çalışırken varolan her şeyi hedef
almakta ve eski olan ne varsa bunları ortadan kaldırarak yeni bir düzen
oluşturma peşinde koşmaktadır. Bu doğrultuda bir anlamda düzen yıkıcılığı
küresel sermayenin güdümündeki basın ve yayın araçları ile dünya kamuoyunda
örgütlenmeğe çalışılmaktadır. Bu doğrultuda yıllardır birçok toplantılar ve
seminerler düzenlenmekte ve bütün dünyaya küresel sermayenin çıkarları doğrultusundaki
bir yeni yapılanma kabul ettirilmeğe çalışılmaktadır. Bu doğrultuda özel
üniversiteler kullanılmakta, buralarda dışarıdan davet edilen yabancı bilim
adamları aracılığı ile sosyal ve siyasal bilimlere yeniden bakmak adına
köklü değişimler gündeme getirilmektedir
Yeniden bakış açıları oluşturulmağa çalışılırken,
eski bilimsel düzenler ya yıkılmağa çalışılmakta ya da yok sayılmaktadır.
Yılların bilimsel alışkanlıkları terk edilirken, kavramların içleri boşaltılmakta,
eski kavramlara yeni anlamlar getirilmekte bilinenin ötesinde son derece soyut
yaklaşımlarla eski kavramlar yepyeni anlamlarla yeniden devreye sokularak
bambaşka teoriler oluşturulmağa çalışılmaktadır. Yeni teoriler, küresel sermayenin
çıkarları doğrultusunda, yepyeni bir emperyalist dönemi meşrulaştırmak üzere
geliştirilmekte tarihten alınan dersler doğrultusunda dünya kamuoyu özel
çıkarlar uğruna bir kez daha aldatılmak istenmektedir. Geçmişten ders almayan
aymazlar ve de her türlü özel çıkar ardında koşmakta olan çıkarcılar da bu tür
oyunlara alet olarak dünya halklarının bir kez daha aldatılmalarına yardımcı
olmaktadırlar. Ne yazıktır ki, bilim ve üniversite çevrelerinde bu tür oyunlara
alet olmağa dönük birçok insanın bulunabilmesi emperyal akımların önünü açmakta,
bilim çevrelerinin de emperyal siyasal oyunlara alet olmalarına elverişli bir
ortam yaratmaktadır. Sosyal ve siyasal bilimleri yeniden düşünmek adı altında
işbirlikçi ve mandacı yaklaşımlar yeni teorik denemeler olarak devreye girmekte,
okuyan kitleleri ile aydınların kafalarının karıştırılmasına yardımcı
olmaktadır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler böylesine bir süreç içerisinde
ulusal çıkarları açısından fazlasıyla zarara uğramaktadırlar. Azgelişmiş ülke
aydınının zayıflığı ve kendine olan güvensizliği nedeniyle, emperyal merkezler
büyük parasal fonlar, projeler ve desteklerle entellektüel çalışma yapan aydın
kesimleri kolaylıkla satın alarak küresel emperyalizmin amaçları doğrultusunda
kullanabilmektedirler.
Küreselleşme dönemine giriş ile beraber ortaya atılan bir
kavram olarak paradigma, dıştan zorlanan yeni yapılanmanın meşruluğunu
sağlayabilmek üzere fazlasıyla kullanılmakta ve varolan düzenlerin sona
erdirilmesi amacıyla da çok amaçlı bir doğrultuda öne çıkarılmaktadır.
Küreselleşmenin ilk yıllarında Türkiye’de yayınlanan bir kitabın kapak adı ile
paradigmanın iflas ettiği açıklanmış, bu doğrultuda Kemalist Cumhuriyetin
bittiği açıkça ilân edilmiştir. Kürtçü ve bölücü bir yazarın kaleme almış
olduğu bu kitabın adı ile beraber paradigma kavramı üzerine tartışmalar Türk
kamuoyunda tırmandırılmış daha da ileri gidilerek Türk devletinin bitmiş olduğu
resmen ilan edilmek istenmiştir. Atlantik emperyalizmi ile beraber İsrail Siyonizm’i
ortak hareket ederken, Kuzey Irak ve Türkiye’nin güneydoğu bölgesinde yaşamakta
olan bazı Kürt asıllı aşiretleri işbirlikçi doğrultuda kullanarak, bunlar
üzerinden bir işbirlikçi kukla devlet oluşumu senaryosunu devreye sokmak
istemişlerdir. Önce Irak’ı daha sonra da sırasıyla Türkiye, İran ve Suriye’yi
parçalayarak bölecek ve Siyonistler ile emperyalistlerin güdümünde bir bölgesel
federasyonu ortaya çıkaracak girişimler, Kuzey Irak’taki işbirlikçi kukla
devlet aracılığı ile ortaya çıkarılırken, Türkiye’yi de bu oyunun bir parçası
yapacak senaryoları devreye sokmak üzere paradigma tartışmaları başlatılmıştır.
Atatürk’ün Misakı Milli sınırları çerçevesinde kurmuş olduğu ulusal ve üniter devlet yapısının sona
ermesi, paradigma değişikliği ile açıklanmağa çalışılmış ve yeni paradigma olarak bölgesel federasyona dönüşecek bir Türkiye devleti
ilan edilirken, post-Kemalizm
yaklaşımları ile bu durum
kamuoyuna benimsetilmeğe çalışılmıştır. Mandacı ve işbirlikçi çevreler,
neoliberal felsefe ile hareket ederlerken, Türkiye’nin ulusal ve üniter devlet
yapısını savunmakta olan Kemalistleri faşistlikle suçlamaktan çekinmemişler, çok
uluslu ve kültürlü bir bölgesel federasyonun önünü açabilmek üzere post-Kemalizm
kavramını yerleştirmeğe çaba göstermişlerdir. Post-Kemalizm ile söze başlanınca,
Türkiye Cumhuriyetinin artık geride kaldığı ve bugünkü devletin kurucusu olan
Mustafa Kemal’den ise tarihin tozlu sayfalarında kalmış bir kahraman olarak söz
edilmeğe başlandığı görülmüştür. Bugün hala uluslararası hukuka göre varlığını koruyan,
Lozan Barış Antlaşması ile dünyanın
büyük devletlerinin resmen kuruluşunu kabul ettiği Misakı Milli sınırları
içerisindeki ulusal, üniter ve merkezi Türk devletinin hukuken devam ettiği
gerçeği gözlerden kaçırılmak istenmiştir. Post kavramının sonrası anlamında bir
şeylerin bitişinden sonra kullanılması gerektiği konusunda bilerek ve kasıtlı olarak hatalı davranılmış
ve daha bitmemiş olan Türkiye Cumhuriyeti sanki sona ermiş gibi bir durum,
post-Kemalizm kavramı sayesinde
yaratılmağa çalışılmıştır. Bazı tanınmış gazetecilerin ve yazarların
böylesine gerçek dışı bir oyuna alet
olmaları da, Türk devletine yönelik kasıtlı bir yok etme harekatının ne derece
etkili olduğunu göstermiştir.
Kurucusunun Mustafa Kemal olduğu bir
Türkiye Cumhuriyeti, yirmibirinci yüzyılda yoluna devam ederken, alt kimlikçi
ve emperyalizmle işbirlikçi bazı truva atı
konumundaki sözde aydınların Post-Kemalizm
oyununa alet olmaları, Türkiye
açısından ne derece gerçekdışı ve
zorlayıcı oyunların sahnelenmekte olduğunu açıkça gözler önüne sermektedir.
Post-Kemalizm kavramını fazlasıyla kullanarak Kemalizm sonrası bir dönemi
gündeme getirmek isteyen bu etki
ajanlarının dış desteklerle hareket
ederken, emperyal planların uygulanabilmesi için elverişli bir ortam yaratmak
üzere her yolu denemekte oldukları görülmektedir. Post-Kemalizm kavramı ile
Atatürkçülüğü tarihe gömmek isteyenler,
her geçen gün ortaya çıkan olaylar karşısında
Kemalizm’in bir kez daha doğruluğunun
kanıtlandığını göz önünden kaçırmağa çalışmaktadırlar. Böylesine bir
aymazlığın ancak vatan hainliği ile açıklanabileceğinin Türk kamuoyu tarafından bilinmesinde ulusal yarar vardır.
Post-Kemalizm kavramı ile istedikleri Atatürk’ü ve eserini
yıkma operasyonunda başarılı olamayanlar, bir de Neo-Kemalizm kavramı altında farklı bir oyun oynamağa soyunmaktadırlar.
Her akımın zaman içerisinde eskidiğini o nedenle bir süre sonra akımların yeni
yaklaşımlarının ortaya çıktığını
söyleyerek ,Kemalizm’in de dönemini tamamladığı ve o nedenle artık
Atatürk ve onun ilkelerinden söz edilecekse farklı bir yaklaşım çerçevesinde Neo-Kemalizm
kavramının kullanılması gerektiğini öne süren bazı işbirlikçi sözde aydınlar ya da yazarlar öne çıkmaktadır. Özellikle okyanus ötesine
giderek özel burslarla yetiştirilen bu etki ajanları, Atatürk’ü yıkamadıkları
noktada onu saptırmak ve farklı yönlere çekerek emperyalizmin çıkarları
doğrultusunda yorumlayabilmek üzere bir
Neo-Kemalizm kavramını yavaş yavaş kullanmağa başlamışlardır. Özellikle, Büyük
Orta Doğu, Büyük Avrupa ve Büyük İsrail projelerinin iflas etmesi üzerine,
Atatürk’ün ulusal ve üniter
cumhuriyetini yeni dönemde kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilmek üzere, Neo-Kemalizm
kavramına sığındıkları görülmektedir Bir
anlamda Post-Kemalizm kavramı ile ulaşamadıkları gerçek Kemalizm’i devre dışı
bırakma operasyonlarında, gerçek hedeflerine ulaşabilmek üzere yeni bir kavram
olarak Neo-Kemalizm kavramını öne çıkarmağa başlamışlardır. Neo-Kemalizm’i
tıpkı Neo-liberalizm ya da Neo-emperyalizm kavramları gibi kullanmağa çalışan,
Atatürk ve Kemalizm düşmanları, karşıtlıklarını topluma benimsetebilmek üzere
Neo-Kemalizm kavramının bilinmezliğine sığınarak hareket etmekte ve böylece
Türk halkının ulusal refleks ve tepkilerine karşı kaçamak güreşmektedirler.
Post-Kemalizm ve Neo-Kemalizm oyunları yıllardır oynanmasına
rağmen tutmamıştır. Türk ulusu kendisine bir ulus devlet kazandıran kurucu
önderin yolundan sapmadan bugünlere kadar gelebilmiştir. Bir yüzyıla
yaklaşmakta olan Türk devletinin ömrü
bir çok antikemalist oyunla
mücadele ile geçmiştir. Süper emperyalizmin Türkiye Cumhuriyetine karşı
oynamakta olduğu Post-Kemalizm ya da
Neo-Kemalizm oyunları da, tarihte görülen antikemalist oyunlar gibi etkili
olamıyarak geride kalmıştır. Bir anlamda Post-Kemalizm olmamıştır ama, Kemalizm’in
güncelleşmesi ile Post-Post-kemalizm görülmüştür. Kemalizm ötesi görülmemiştir
ama Post-Kemalizm ve Neo-Kemalizm
oyunlarının geçersiz kaldıktan sonra geride kaldıkları görülmüştür . Kemalizm’e
bu kadar çok saldırının olduğu bu dönemde, Kemalizm akımı yeniden canlanarak
güncelleşmiştir. Güncelleşen Kemalizm, hem
Post-Kemalizm takıntılarını,hem
de Neo-Kemalizm girişimlerini geride bırakmıştır. Küreselleşme döneminde çeyrek yüzyıla yaklaşan bir dönem geride
bırakılırken, yirmibirinci yüzyılda bir Post-Kemalizm ya da Neo-Kemalizm’den
söz edilemeyeceği ama bunların yerine
bir güncel Kemalizm’in öne çıkacağı artık iyice belli olmuştur.
Emperyalizm çeşitli oyunlar ve
senaryolarla yok edemiyeceği Kemalist Türkiye Cumhuriyetini artık eski yapısı
ile kabul ederek, yeni bir dünya düzeninin oluşturulmasında Türk devletini asıl muhatap olarak görmek durumundadır. Dünyanın merkezi
coğrafyasında bir merkez devlet olarak
Atatürk Cumhuriyeti sahip olduğu Kemalist modeli ile bütün Avrasya ülkelerine
örnek olmak durumundadır. Türk devletleri, İslam cumhuriyetleri ve Avrasya
ülkeleri Atatürk’ün Kemalist ulus
devletini örnek bir yapılanma olarak ele almak ve bu örneğe göre kendilerini yenilemek zorundadırlar , aksi takdirde batı
emperyalizminin Avrasya stratejilerinin deneme tahtaları olmaktan kurtulamayacaklardır.
Bütün emperyalist ve Siyonist projelerin iflas ettiği yeni dönemde,
Atatürk’ün Kemalist Cumhuriyeti dünyanın merkezinde bir yeni yapılanma için yol
göstermektedir .Bu aşamada artık Post-Kemalizm ya da Neo-Kemalizm’den söz
edebilmek mümkün değildir, ancak güncelleşen bir Kemalizm’den söze
dilebilecekti .
Dünyanın süper devleti olan ABD’nin başına her türlü
emperyal proje iflas ettikten sonra bir zenci cumhurbaşkanı seçilme zorunluluğu
doğmuştur. Neo-konservatif görünümlü Siyonist lobilerin hizmetkarı durumundaki eski alkolik başkandan
kurtulan bu emperyal güç, yeni dönemde aklı başında zenci bir hukukçu başkan
ile dünya barışı için yeni arayışlara kalkarken ,Türkiye’nin merkez ülke
konumunu kabul etmek durumunda kalmış
ve Atatürk’ün Cumhuriyetini bütün
Avrasya bölgesi için model ülke olarak ilan etmiştir. Yıllarca Siyonist
lobilerin baskıları ile ulusal, üniter ve merkezi yapılanması tasfiye edilmek
istenen Türkiye cumhuriyetinin yeni dönemde model ülke olarak bizzat ABD
tarafından gösterilmesi de, bir Post-Kemalizm ya da Neo-Kemalizm’den söz edilemeyeceğini
ama eski hali ile kabul edilen Türkiye cumhuriyetinin yoluna devam etmesi sürecinde
artık yepyeni bir güncel Kemalizm’in ortaya çıktığını göstermektedir. Çeyrek yüzyıllık
küreselleşme zorlamasında yıkılmayan ve ayakta kalan Atatürk Cumhuriyeti yirmi
birinci yüzyılda yoluna emin adımlarla devam ederken, hem merkezi güç olarak
bölgesinde ayakta kalacak hem de dünyanın merkezi bölgesinde yer alan bütün
ülkelere model olacaktır. Güncelleşen Kemalizm, Türkiye Cumhuriyetini merkezi
coğrafyada ayakta tutarken, tüm Türk ve İslam dünyası ile beraber doğu
ülkelerine de antiemperyalist doğrultuda yön ve yol gösterecektir. Laik, ulusal, üniter, merkezi ve sosyal bir
hukuk devleti olarak Türkiye Cumhuriyeti varlığını koruduğu sürece, batı
emperyalizminin hedef aldığı bütün doğulu ülkelere model olarak yardımcı
olacaktır. Bu nedenle, Post-Kemalizm ve Neo-Kemalizm yakıştırmalarının geçersiz
kaldığı yeni aşamada güncel bir Kemalizm geçerlilik kazanmıştır. Artık Post-Kemalizm
ya da Neo-Kemalizm değil ama Güncel Kemalizm dönemi başlamıştır. Her türlü
emperyal senaryonun iflas ettiği bu noktada Kemalizm yeniden güncelleşerek
antiemperyalist doğrultuda Türkiye ve bütün mazlum doğu ülkelerine yol göstermektedir.
Güncel Kemalizm, emperyalizm sonrası dönemde, bütün merkezi ve doğulu ülkelerin
kendi bağımsız yollarını çizmelerine yardımcı olacak ve yön gösterecektir. Türk
ulusu ve Türkiye Cumhuriyeti bu durumun bilincine vararak hareket etmeli ve
yeni dönemde tıpkı Atatürk döneminde olduğu gibi önemli uluslararası
gelişmelerde önderlik konumunu yeniden kazanmalıdır. Daha adil bir dünya düzeni
için, Kemalizm antiemperyalist bir doğrultuda bütün dünya ülkelerine yol
göstererek güncel bir misyonu yeniden kazanmaktadır. Güncel Kemalizm ile
Türkiye artık daha fazla dünya gündeminde sorumluluk üstlenmelidir.
Not: GÜNCEL KEMALİZM
adını taşıyan son kitabımda daha fazla bilgi okurların
dikkatine sunulmaktadır. İlgilenenler KİLİT YAYINLARI
tarafından basılan bu kitabıma
bakabilirler.